Yaşam Kaynağımız Fındık Üzerine...

Karadeniz bölgesi, insanına coşkuyu ve asiliği delice dalgalarıyla ferman etmiş bir denizle burun buruna ve her daim yan yana, kol kola, iç içe olduğu yemyeşil dağlarla örtülü. Dağ görgüsü başka şeye benzemez. Hırçındır ama adam eder insanı. Fındık toplayıcısı, yamaca bırakır kendini hiç düşünmeden fındık ağacıyla sarmaş dolaş olarak. Bu onların yıllardır sürdürdükleri hasat dansıdır ve her dakikası emeğin insan hayatındaki sınanmasıdır.

Fındık dediğin nedir ki, şuncacık bir enerji deposu ya da içkinin yanında iyi giden bir çerez, demeyin sakın. Yamaçtan aşağıya boynunu eğmiş bir fındık ağacı, taşıdığı her bir fındık tanesini düşmesin diye nasıl sıkı sıkı tutuyorsa işte öyle bir güçle direnmeli, dayanmalı bu adaletsizlik senaryosuna. Çünkü aynı oyun, tütün için de, pamuk için de, buğday ve diğer tarım ürünleri için de oynanıyor. Ve Türkiye çok uzun yıllardan beri kendine yetebilen bir tarım ülkesi olmayı beceremiyor. Genleriyle oynanmış ithal mısırları ve buğdayları yemek zorunda bırakıldığımız için mi sesimiz çıkmıyor? Bunun için mi vakti zamanında dönüşümün en güzel örneğini yaşamış bir coğrafyada toplanan fındıkların ne yapılacağı, kaça alınıp kaça satılacağı bir türlü düzenlenemiyor?

İhtiyacımız olan, bir avuç fındık ve halka hak ettiği dönüşümü gerçekleştirebileceğine dair inancının avuçlara sığmayacak kadar çok olduğunun hatırlatılması. Bir avuç fındık iyi gelir. Fazlası neme lazım bozar mideyi. Bir avuç hak elde etme mücadelesi bazılarına vız gelir. Milyonlarca mücadeleci bir araya geldiğindeyse hak gelir, hukuk gelir.
Fındık yerken, çileli bir yolculuğun güncesini okur gibi olmalı insan. Dimdik yamaçlardan başlayan ve tozlu tezgâhlarda son bulan debdebeli bir yolculuktur bu. Kabuk kırılır yen içinde kalır. Fındığın çilesi bülbüle dert olur. Ümitsizce söyler durur; yine yeşillendi fındık dalları, işte yeşillendi fındık dalları, zaten hep yeşildi fındık dalları. Ah o fındık dalları!

Geçim kaynağımız fındık üzerine Araştırma Notları:

Ordu - Giresun illerimiz fındık adıyla özdeşleşmiştir. Fındık denince akla Ordu- Giresun, denince akla fındık gelir. Bu illerimize daha sonradan Marmara Bölgesindeki Sakarya-Düzce-Kocaeli gibi ellerde geniş ve verimli ovalarda her türlü tarıma elverişli bereketli topraklarda fındık ekilmiştir ki, bu tamamen yanlış uygulamadır. Oysaki fındığın özellikle yamaç ve engebeli arazilerle ekilmesinin sebebi, sel ve erozyon gibi toprak kaymalarını önlemek için yapılmıştır ki bu aynı zamanda başarılı olmuştur. Doğu Karadeniz illeri sınırları dışarısında fındık dikimine müsaade etmek hem bir fecaattir. Ayrıca bu illerimizin üreticisine ve de sanayicisine de haksız kazançtır.

Son yıllarda Macahelimizde fındık dikimi yaygınlaşmış ve fındık ürünü o toprakları sevmiş, mamul açısından en değerli, verimli fındık üreten topraklarımız olmuştur... Burada şimdi TEMA’ya karşı bazı söylevlerin doğru olduğunu düşünüyorum. Yıllarca ormanlarını koruyan halk şimdi de ffındık dikimiyle sel, erozyon, toprak kayması sorunu yaşamamış, ayrıca yaşamayacaktır da. TEMA’nın kuruluş gayesi olan “Topraklarımız Çöl Olmasın”dan hareketle, bizim çöl ve buna benzeri tabiat olayları ile karşılaşmamız mümkün değildir.

Şimdi biraz fındığın dününe ve bugününe bakalım;

Fındığın tarihçesi milattan önceki yıllara kadar gider. Antik çağdan beri bilinen bir meyvedir. Hem yiyecek, hem de ilâç olarak kullanılagelmiştir. Bazı kaynaklar, fındığın Anadolu’dan bütün dünyaya yayıldığını söyler. Bazı kaynaklar ise fındığın Orta Asya’dan Karadeniz sahillerine göçler yoluyla Türkler tarafından getirildiğini, daha sonra Avrupa’ya götürüldüğünü ifade eder. Bunun için de “Yağ Taşı - Yağmur Taşı” adlı efsane ile “Bugu Tekin” efsanesini kanıt olarak gösterirler. Bu efsanelerde, fındık ağacı kutsal olarak gösterilmekte, Tanrının nurunun ilk defa fındık ağacı üzerine indiği bildirilmektedir.
Yine bu iddiaya kanıt olarak, M.Ö. 2836 yılında yazılmış olan Çunkıng’dan getirilerek Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi bilim adamlarınca dilimize çevrilen bir parşömeni ileri sürerler. Bu parşömende fındıktan söz edildiği ifade edilmektedir.

M.Ö. 401 yılında eski Yunanlılar, Mezopotamya’da İranlılarla savaşıp dönerlerken Trabzon ile Giresun arasında bir yerde ilk defa fındık meyvesine rastlamışlar. Bu meyveye “Pontus Cevizi” anlamında “karla pontika” veya “nuı pontika” adını vermişler. Yani bu meyveye “küçük pontus cevizi” demişler. İenophon’un “Onbinlerin Ricati” adlı eserinde bu tarihi olaydan bahsedilmektedir.

M.S. 1. yüzyılda yaşayan Yunanlı Hekim Diocorides’in “Kitab-ül Haşayiş” adlı eserinde de fındıktan yapılan ilaçlardan söz edilmektedir ve fındığın Orta Asya’dan Karadeniz sahillerine getirildiğini söyleyenler bu kaynakları ileri sürerler ve Türkler tarafından M.Ö. Karadeniz sahillerine yerleştiğini de ilâve ederler.

Şurası bir gerçek ki Ordu, Giresun, Trabzon yöreleri, antik çağdan bu yana fındık yetiştirilen yerlerdir. Çünkü Doğu ve Orta Karadeniz bölgesi, fındık yetiştirilmesi için en elverişli iklime sahiptir. Avrupa’yı fındıkla tanıştıran Yunanlı tacirlerdir. Her ne kadar 1403 yılında Cenevizliler’in yelkenlilerle Karadeniz’den fındık alıp İstanbul’a getirdiklerini biliyorsak da Türkiye’den ilk defa 1773′de Rusya’ya, 1792′de Romanya’ya, 1851′de İngiltere’ye, 1871′de Belçika’ya fındık gönderilmiştir.

Halen dünyada fındık yetiştiren ülkeler; Türkiye, İspanya, İtalya, Fransa, İran, Amerika, Rusya, Filistin ve Çin’dir. Türkiye üretimde rekoru elinde bulundurmaktadır.

Ordu - Giresun bölgesinde genel olarak fındıklar, parlak kabuklu, iri taneli, dolgun, yüksek randımanlı olur. Kalite bakımından da dünya fındık üretiminde en yüksek yeri alır.

Fındık Çeşitleri:

Fındığı “yuvarlak” ve “uzun” olarak iki grupta toplamak mümkündür.

a) Yuvarlak Tipler: Tombul fındık, palaz fındık, kalın kara fındık, ham fındık, kan fındığı, foşa fındık

b) Uzun Tipler: Sivri fındık, badem fındık, kuş fındığı, ince kara fındık

Bu ürün öyle bir ürün ki daha ilkbahardan başlar bakımı, onarımı, bahçelenmesi, ilaçlanması, fındığın sıcak veya bol yağıştan etkilenmemesi süreci. Sonra çok çok zahmetli olan toplama süreci. Fındığın harmana çıkışı, kurutulması, Patoz'a verilmesi. Tekrar tane olarak tam kıvamına gelecek kadar kurutulması (Nem oranı 5-6 / randımanı 52-54 olmalı). Sonra Fiskobirlik veya Tüccara satış…

Fiskobirliğin halini bilmeyenimiz yoktur. Orası bu anlayışla iflah olmaz (bu konuyu da başka zaman ele alacağız). Şimdi de düşersin tüccarın kucağına, hep birilerinin kucağına düşen üreticiler öyle bir noktaya gelmek üzereler ki bu sefer başkalarını kucağa oturtmaya kararlılar.

Fındık Marmara bölgesi dahil yaklaşık 10 milyon kişiyi ilgilendirmektedir ki bu sayı hem dikkat edilmesi gereken sayıdır hem de istediği zaman yaptırım gücünü ele alabilecek, yegane sayıdır.

Son olarak diyorum ki şimdi de fındığımızla oynamayın. Doğu Karadeniz bölgemizin tek geçim kaynağı olan bu ürün, yanlış hesap yapanlara yar olmayacaktır.

* Hayrettin YAVUZ, Gazeteci-Yazar


Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org
Macahel Bizimdir İnisiyatifi