Yeşil İntibalar

Farz-ı muhal bir merdiven düşünün. Çimentodan, betondan mamul. Merdivenin altında da yemyeşil yapraklar…  Yaprak normalde ağaca sarılır, burada taşa sarılmış, ona tutunmuş. Gelgelelim yaprakların taş merdiveni doladığı bir diyar var mı Türkiye’de? Hani cennet diye vasıflanan yerler olur ya! Gönlümüze sürur veren, saadet devşirdiğimiz mekânlar. Onlardan teki, müstesnadır yeri: Macahel. Sıkıntıları sağaltan hakiki ve müşfik bir dost… Gelin, bu masalsı âlemde seyran eylemenin hazzına erelim biraz.

Samanlı’da samanlarımızı doldurur, Aktoprak’ta toprağa basar, Yoğuntaş’ta hislerimizi zirveleştirir, Bağcılar’da bahçıvanlık yapar, Esençay’da baldan tadar, Yediveren’de familyanın en büyüğü Ebubekir Ağa’nın ruhuna Fatiha okur, Çalıdiken’de dikenlerle, Çalıveren’de çalılarla hemhal olur, ardından çağlayana uzanır, Akkoç’tan bayramlık koç alır, Ürünlü’de mahsul toplar, ardından intibalarımıza devam ederiz.

Ufak ufak dallara sahip yapraklar ya da minik minik yapraklara sahip dallar merdiveni seviyor bu memlekette, aşk-u muhabbet ediyor ona. İnsana hayatı okutuyor yemyeşil yapraklı merdiven. Uzayıp gidiyor sessiz haneye. Akabinde tarihe tanıklık eylemiş eski bir balkon hoşamedi çekiyor bize. Sağ cenahta uzayıp giden safi tabiat, aşağılarda sıfır metrede yüreğimiz kadar coşkun dere, asumandan ince ince yağan rahmet. Müthiş bir kompozisyon, nefis, yahşi manzaralar…

Sükûneti yitirdik kentlerde. Asudelik Hak getire. Kır hayatı ne de latifti, ihya olurdu insan. Karınca ordularının yuvalarına erzak depolamak için harıl harıl çalıştığı, arıların bal yapmak gayesiyle milyonlarca çiçekten aroma topladığı diyara hasretimiz kat kat fazla. Pır pır o daldan bu dala konan ufak maruf kuşlar, sincap yiyen küçük pisi pisiler, alçal semalarda kanat çırpıp süzülen, sonra elektrik direğine konuşlanan boz doğanlar, anasının sütüne yapışan sevimli danalar, hararetten bunalıp yeryüzüne şöyle bir göz atan, oysaki gözleri yoktur, kapkara yılanlar ve bu manzaralardan nasiplenen bizler…

Gök gürlemeleri sağanak yağmurla neticelenir buralarda. Köylülerin kesilen otları tırmıklarla naylon altına alma telaşı nazar-ı dikkatimizi celp eder. Dereler büyür, yollar vıcık vıcık çamur… Bulutlar ağlar, arz güler, sinek avcısı kertenkeleler görünmez ortalarda, yuvalarına siner. İnsanlara da bu müstesna tabiatı balkonlardan seyr-u temaşa eylemek düşer.

Uzun uzun mısırların esen yelle birbirlerine sarılmalarını, adeta raks etmelerini gören gözlerimiz doymamıştır. Başka hangi enstantaneler beklemekte bizi acep? Bir daha açar mı sema, görünür mü güneş? Kurtların vadisi aslen burası kıymetli dostlar. Kurtlar sofrasının kurulduğu zirveler pek ıraklarda değil. Bakir tabiatın engin zirvelerinde kan arayan vahşi kurtlar bulunuyor. Yolunu yitirmiş bir ana kuzusu yem olmaktan kurtulamıyor. Bir yandan güzelim hür kurt, öte yandan malını heba etmenin insan acısı. Bir taraftan rahmet yağar vadiye şakır şakır, diğer taraftan güneş çıkar kıpır kıpır. Ve elvan elvan bir gökkuşağı şekil bulur, bulutlu mavi kubbede. Ayı temizlenir, üzerindeki yağmur suyunu gidermek için şöyle bir homurdanır. Bize de tüm bunlardan zevk-i tahattur, yâd-ı cemil kalır. Bütün bunları televizyondan, sanal ortamlardan değil; gönül gözleriyle vahşi doğadan seyreylemeli. Fecr-i sadıkta uyanan insanlar için kuş cıvıltıları refakatinde cevelana çıkmak bambaşka bir keyif, bulunmaz bir zevk.

Mehtaplı bir geceyi müteakip ortalık aheste aheste aydınlanıyor cennet bahçemizde. Bir hüzün kalıyor yüreğimizin götürdüğü yerde. 


Haberin kaynağı : http://www.macahelbizimdir.org
Macahel Bizimdir İnisiyatifi